15 Ocak 2012 Pazar

BEKLE

15.01.2012


Bazen o kadar uzun beklersin ki, artık neyi beklediğini hatırlamaz olursun. Beklemek hayata paralel, başlı başına o kadar esaslı bir eylemdir ki, sonunda alternatif bir hayat halini alması kaçınılmaz olur.


Bu cümlelerle bunu yaşamamız mümkün değil!


Şimdi metro istasyonuna gidiyoruz. Mecidiyeköy metro istasyonundayız…Yürüyen merdivenlerde göz göze geldiğimiz insanları azaltın, ya da tamamen kaldıralım insanları, gereksiz bir ayrıntı. Yavaş yavaş inmeyi bekliyoruz yürüyen merdivende. Son basamağa geldiğimizde adımımızı ayarlayarak askıya aldığımız yürüme yetimizi yeniden işlevselleştirdik. Yiyecek-İçecek otomatının içinden bize bakan tutsakruhları görmezden gelelim. Onları hapsoldukları o demir yivlerden kurtaracak para birimini üzerimizde taşımıyoruz.


Bekleme alanındayız şimdi… Her bekleme alanı gibi işlevsellik ön planda. Konfora yönelik hiçbir şey yok. Banklardan birine oturalım… Arkamıza yaslanamıyoruz, uzanıp üzerine bir süreliğine gözlerimizi dinlendiremiyoruz, sadece oturup, dirseklerimizi dizimize dayayıp, kafamızı da ellerimizin üzerine yerleştirerek oturup, önümüze bakabiliriz. Kalkalım şimdi… Metro geliyor işte ve durmadan önümüzden geçip gidiyor. İçindeki yüzleri seçemiyoruz, hızla akıp gidiyorlar gözlerimizin önünden ve sonra metronun uzaklaşan sesi ve sessizlik. Çıkalım şimdi…Ekranın karşısına geri dönebiliriz.


Beklemek budur işte ve gelenler gözümüzün önünden seçilemiyecek bir hızda geçip gittikçe, artık neyi beklediğimizi hatırlamayız. Bekledikçe bekleme alanı genişler, hayat izole olur, başka bir düzlemde akıp giderken, bekleme alanı kendi düzlemini yaratır.


Gözler objektife dönüşsün!


Kafamız neşterle kesiliyor, ve açılıyor, beyni çıkarıyorlar önce. İki objektifli bir kamera bu… Her iki göz yuvamızdan birer objektifi çıkacak şekilde yerleştirip, kafatasımıza iyice sabitleyerek, kapatıyorlar kafatasımızı.


Artık baktığınız her yer kaydediliyor.


Bu şartlar altında, kaçınız kaydedilenleri izlemeye değer bulurdu...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder